Alo Alo Muhterem Sami’nin Hangi Tarihte?
Diziye Bir Duruş: “Alo Alo Muhterem Sami” Hakkında
Hadi gelin, biraz gerçek konuşalım. “Alo Alo Muhterem Sami”yi hatırlıyor musunuz? Bilmiyorsanız, bu yazıyı okumadan önce bir ara göz atın derim; ama bilmeyenler için kısaca özetleyecek olursak, Türk televizyonunun komik, eğlenceli ve bazen de saçma denilebilecek dizilerinden bir tanesi. Konusundan, karakterlerine kadar, belki çoğunluğa göre klişe ama bir şekilde, “yine de izlerim” dedirtecek kadar keyifli. Ama işin içine girince, bu dizinin sadece eğlendirmediği, aynı zamanda bazı ciddi sosyal yansımalar da bıraktığını fark ediyorsunuz.
İzlediğinizde “Alo Alo Muhterem Sami’nin hangi tarihte” olduğunu soran bu blog yazısında, aslında diziye dair sevdiğim ve sevmediğim noktaları masaya yatıracağım. İzlerken gülümsediğiniz yerlerin ardında ne gibi toplumsal mesajlar var? Gerçekten o kadar eğlenceli mi, yoksa zamanla tüketilen bir fenomen mi haline geldi? Hadi, biraz derinlere inelim.
“Alo Alo Muhterem Sami”: Eğlencenin Arkasında Ne Var?
Diziyi izlerken, genel olarak “eğlencelik” bir iş yaptığını görüyorsunuz. Birbirinden farklı karakterler, birbiriyle çelişen hayatlar, her şeyin pat diye gülünç hale geldiği sahneler… Bunu izlerken insan biraz rahatlıyor, bazen gözlüklerinizi çıkarıp o “çok ciddiyim” havasından kurtuluyorsunuz. Ama… burada bir “ama” var. Her şeyin bu kadar basit ve “komik” olmasına alıştık. En azından, ekranlarda karşımıza çıkan bir dizi bu şekilde – aslında eğlence kaynağı olarak kabul edilen – sıradan bir hikaye bile toplumsal ve kültürel derinlik taşıyabiliyor. Hele bu dizi, zaman içinde birkaç kuşağın gözdesi olmuşsa, anlamlı bir şeyler taşımıyor olamaz.
Ve işte burada, sevdiğim ve sevmediğim noktalar arasındaki sınır çizilmeye başlıyor. Dizi, şehri ve özellikle de mahalle yaşamını mizahi bir şekilde ele alıyor. Bu yanını gerçekten seviyorum. Hani, sıkıcı hale gelmiş komedi dizilerinin aksine, aslında biraz daha “yerli” ve “gerçekçi” bir tonda. Karakterler oldukça sıradan ama bir o kadar da hayatın içinden. İki adım ötedeki komşunuz, bir şekilde Sami’nin karakterine dönüşebilir.
Ama, işte bu noktada dizi bazen öyle bir noktaya geliyor ki, gerçekten mizah yerine sadece tekrara düşmüş hissediyorum. Bu kadar eski bir formülü, nasıl olup da bu kadar uzun süre “yeniden yeniden” izlenebilir hale getirdiler, bunu çok merak ediyorum. Sanki her şey yeniden “eski”ye dönmeye başlıyor. Gerçekten “sürekli” güldüren bir şey, sürekli mi gülmelidir? Yoksa her gün tekrar edilen mizah, ciddiyetini kaybetmeye mi başlar?
“Alo Alo Muhterem Sami”: Güçlü ve Zayıf Yanları
Güçlü Yanlar
İzlediğinizde kendinizi anında yakalayan bir şey var; o da “yerli” olma duygusu. Dizi, kendi içindeki çatışmalar ve karakterlerin karşılaştığı günlük zorluklarla gerçekten hayatın içinden bir şeyler sunuyor. Türkiye’nin farklı sosyo-ekonomik yapısına dair mizahi bir gözlemi de içinde barındırıyor. Bu açıdan bakıldığında, çok özgün ve kendine has bir dil oluşturuyor.
Bir başka güçlü nokta ise, dizinin eğlenceli temposu. Diğer dizilerde çoğu zaman izleyicinin sıkılacağı, duygusal ağırlıkta kalacağı anlar olabiliyor, ama bu dizinin hikayesi, eğlenceli ve hafif bir tempo ile devam ediyor. Bu, özellikle uzun süreli dizilerde bazen kaybolan bir şey. Temposunun kaybolmaması, ve gündelik yaşamı absürt bir şekilde yansıtan anlar gerçekten keyif veriyor.
Zayıf Yanlar
Ancak, her ne kadar çoğu kişi eğlendiğini söylese de, dizi bazen o mizahı fazla abartabiliyor. Özellikle karakterlerin bazen “derinlikten yoksun” hale gelmesi, diziyi gerçekçiliğini kaybetmeye itiyor. Gülme garantili bir hikaye olma çabası, bazen gerçeklikten çok uzak, hatta tamamen klişe hale geliyor. Her şeyin her an komik olduğu bir dünya, bazen gerçeği yansıtmaktan çok uzaklaşıyor.
Öte yandan, dizinin yapımcılarının genellikle görsel ve senaryo kalitesi üzerine fazla düşünmediği hissine kapılıyorum. İyi bir komedi, sağlam bir altyapı gerektirir. Bazen öyle sahneler izliyorsunuz ki, kamera açılarından tutun da, o anki atmosferin yarattığı etkiye kadar her şeyin yapay olduğu belli oluyor. Bunun da hem izleyiciyi hem de hikayeyi zayıflattığını düşünüyorum.
İzleyici Olarak Ne Düşünmeliyiz?
Alo Alo Muhterem Sami, birçok kişi için bir nostalji kaynağı olabilir. Fakat gerçekten düşünüldüğünde, bu dizi o kadar da “dönemsel” bir olay mı? Yoksa sadece insanların eğlenmeye ihtiyaç duyduğu bir dönemin sembolü mü? Bu soruya herkesin cevabı farklı olabilir. Ama açıkça söylemem gerekirse, zaman içinde “kendi kendini tekrar eden” bir fenomene dönüşebileceğini düşünüyorum.
Yine de şunu da unutmamak lazım: Her eğlencelik işin “derinlik” taşıması gerekmez. Bir şeyin değerini, sadece içine ne kadar anlam yüklendiğiyle ölçmek de doğru olmayabilir. Eğlenceli olmak da önemli bir iş ve belki de bu dizi, tam da bu yüzden izlenmeye devam ediyordur. Ancak, biraz daha özenli bir senaryo ve karakter derinliği ile ne kadar daha etkili olabileceğini kim bilir?
Sonuç: Eğlencenin ve Ciddiyetin Denge Noktası
Sonsuz tekrarların bir noktada bıktırıcı hale geldiği de bir gerçek. Bu yüzden, “Alo Alo Muhterem Sami”yi hem severken hem de eleştirirken, diziye dair bir tavsiye vereceksem, o da şu olur: Bir noktada eğlencenin dozunu kaçırmamak gerek. Her şeyin şaka olduğu bir dünya, gerçeği unutabilir. O yüzden zaman zaman mizahın ne kadar “içsel” olması gerektiğini de sorgulamak lazım.